Herkese merhaba. 😊 Pandemi süreci nedeniyle evde kalmak daha çok kitap okumamı sağlar sanmıştım ancak yanılmışım. 😅 Bu süreç başladığında elimdeki kitabı bitirip metroda yanımda taşıyamayacağım kalın kitaplarımı okumaya karar verdim. Ancak hem pandemi psikolojisi hem de evde insanın biraz daha tembellik yapmaya meyilli olması nedeniyle hepi topu 3 kitap okuyabildim. Martin Eden ise bu süreçte en son okuduğum ve en çok beğendiğim kitap oldu. Kendisinin hikaye kurgusunu ve olayların akışını çok başarılı buluyorum. İlk okuğum kitabı Demir Ökçe’de de bu kısımlar başarılıydı. Ama bu kitabı Demir Ökçe’ye nazaran biraz daha fazla sevdim diyebilirim.

Martin Eden Kitap İncelemesi

Ben kitabı Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlarının Modern Klasikler Dizisinden Levent Cinemre’nin çevirisinden okuma fırsatı buldum. Bence Levent Bey muhteşem bir çeviri yapmış. Jack London’un bu eseri yarı-otobiyografik olma özelliğine sahip. Ancak Levent Bey’in kitaba eklemiş olduğu dipnotlar olmasaydı bunu fark edebileceğimi sanmıyorum. Kendisinin de Martin Eden Üzerine Paylaşımlar ve Açıklamalar kısmında belirttiği gibi; “Ama düşündüm ki okumak için Martin Eden’ı seçenlerin önemli bir kısmı, aradan geçen yüz yılın ardından onun dünyasına, onu etkileyen metinlerin ve fikirleri sahiplerine biraz daha yakından bakmak için arada sırada ‘şurada şöyle olmuştu, şu kişi şuydu, bu kitap buydu’ diyen dış sesten rahatsızlık duymayacak hatta ondan yararlanacaklardır. Bu sese kulak vermek istemeyenlerse zaten kelimelerin arasındaki son not rakamlarını, o küçük sinek bacaklarını görmezden gelerek Martin Eden’la arkadaşlığının arasına kimseyi sokmayacaktır.” 

Gerçekten de bu dipnotlar sayesinde Martin Eden’ın hayatını Jack Landon’un yaşamı ile bağdaştırabildim. Dipnotlar kısa ve açıklayıcı bir şekilde okuma akışını bozmadan çok başarılı bir şekilde yerleştirilmiş. Çeviri kitaplar asla orijinalinin yerini tutmaz, ama bu çeviri orijinale en yakın çevirilerden birisi olduğu için bunu ayrı bir şekilde belirtmek istedim. 😊

Jack London sosyalizm görüşünü benimsemiş ve karakterlerinde bunu oldukça yoğun bir şekilde görebiliyoruz. Ancak Martin Eden sosyalizme karşı bireyci görüşü savunan bir karakter. Kendisi bu karakteri Nietzsche’nin üstinsan fikrine saldırı olarak yazdığını söyler. Roman genel olarak Amerikan Rüyasını konu alır. Kitaba göre ya başarı ve refah içerisinde yaşarsınız ya da bu idealin yarattığı hayal kırıklığı altında ezilirsiniz. Yazar her iki durumu da oldukça başarılı bir şekilde sergilemeyi başarmış.

SPOILER
Martin Eden işçi sınıfına mensup bir ailenin çocuğudur ve denizcidir. Bir grup adamın bir burjuvayı -Arthur- tartakladığını görünce olaya müdahale eder ve hikayesi de burada başlar. Arthur kendisine teşekkür etmek için evlerine yemeğe davet eder. Martin Eden yemeğe gittiğinde Arthur’un kardeşi Ruth’a ilk görüşte aşık olur. Ruth kendisinin gördüğü diğer kızlardan farklıdır. Onunla konuşabilmek için kendisini eğitmeye başlar. Kendisini eğittikçe genç bir işçiden başarılı bir yazara dönüşmeye başlar. Yazar olma sürecindeki çektiği sıkıntılı sürece rağmen hedefinden vazgeçmeyişi, durmadan daha iyisi için çalışmaya devam etmesi benim için motivasyon kaynağı oldu diyebilirim.

Son Düşüncelerim

Martin Eden bence herkesin yetişkinlik çağında okuması gereken bir kitap. Özellikle Levent Cinemre’nin harika çevirisi sayesinde kitap sıkıcı olmaktan uzaklaşıyor. Günümüz dünyasının, özellikle de Amerikan Rüyasının temelleri atılırken o dönemde yaşamış birisinin hayat tecrübelerinden faydalanılması gerektiğini düşünüyorum. Bir sonraki yazıya kadar kendinize çok iyi bakın. 😊